TÜRKÜLER VE OZANLAR
- Edebiyatçı Kız
- 22 Mar 2022
- 2 dakikada okunur
İnsanların var olduğundan beri en çok ihtiyaç duyduğu şeylerden biri kendini ifade edebilmek, başka birine içini dökebilmektir. Ben de her zaman insanın kendini ifade etme ihtiyacını karşılamak için yapabileceği en güzel şeyin yazmak olduğunu düşünürüm, hatta türküler de bunun başarılı örneklerinden. Hastanede yatarken bir türlü hastalığına çare bulamayan da yazmış, yüksek bir tepedeki evinde hiç göremediği ailesine kavuşmak isteyen de şehri eşkıyalar tarafından yakıp yıkılan da. Hepsi de kalemiyle kâğıda dökmüş içini.
Türkülerdeki anlamın derinliğini ancak sözlere iyice daldığınızda hissedebilirsiniz ama türkünün içinde evrensel olan bir şey vardır: Müzik! İsterseniz sözlerde ne anlatıldığını tam olarak anlayamamış olun, müzik ürpertebiliyorsa içinizi, yaşlar getirebiliyorsa gözlerinizden; bunun kaynağı o sözlerin ve müziğin birleşmesiyle ortaya çıkan adeta bir sihirdir.
Bütün türkülerin içinde ayrı ayrı hikayeler, başka başka duygular, farklı farklı hayatlar gizlidir. İçlerine girince türkünün o derin anlamında kaybolmamak mümkün müdür? Herkese de farklı şeyleri anımsatır, farklı olayları çağrıştırır ama yine de ortak bir duygu vardır. Herkes farklı bir şeyi düşünürken aynı duyguyu hisseder. İşte bu da o eşsiz ve dokunaklı sözleri destekleyen, üstadının elinde adeta dile gelen sazlar, tamburlar, neyler ve daha nice müzik aleti sayesindedir.
Bu yüzden de halk ozanları gerçekten ülkenin çok büyük değerlerindendir. Hem düşüncelerini ve duygularını güzide kalemleri ile kâğıda döken, hem bütün kelimelerini ayrı ayrı birer notaya dönüştüren ve bu sayede hayat arkadaşı yerine koydukları biricik enstrümanlarının dile gelmesini sağlayan bu insanlar: aşkın derde giriftar eylediği Yunus Emreler, Karacaoğlanlar, uzun ince bir yolda ne halde olduğunu bilmeden gece gündüz yürüyen Aşık Veyseller, Erzurumlu Emrahlar ve daha niceleri… Bu ülkenin kültürünün bu kadar zengin olmasında yadsınamaz derecede büyük rol oynuyor, hiç şüphesiz bütün nesillerin hayatlarına dizeleriyle dokunuyor.
Türküler… Anadolu’nun tam ortasında bağrı yanık halk ozanının, yurdum insanımın dilinden dökülen o büyülü sözcüklerin Aşık Veysel’in, Hacı Mahzuni Şerif’in, Neşet Ertaş’ın sazın teline vurmasıyla herkesi başka başka yerlere sürüklediği türküler… Hepsi de ayrı bir yaşanmışlık, ayrı bir acı, ayrılık, üzüntü ya da neşe içeriyor. Hepsi de sözleriyle, ozanlarıyla, müzikleriyle bizim kültürümüzün ayrı ayrı çok büyük değerleri. Hepsini de korumaya özen göstermeli ve türküyü de ozanı da gelecek nesillere aktarmalıyız. Bu konuda Aşık Veysel’in dileğini yerine getirmek gerekir: “Ben giderim, adım kalır/Dostlar beni hatırlasın.”
Yorumlar