GERÇEK BİR HİKAYE: ÖZGE'NİN CAN DOSTLARI
- Edebiyatçı Kız
- 24 Nis 2021
- 3 dakikada okunur
Özge, 12 yaşında, küt saçlı ve ince uzun bir kız çocuğuydu. Kocaman ve kahverengi gözleri vardı. Yedinci sınıfa gidiyordu. Anaokuluna gitmemişti, ama birinci sınıftan itibaren bütün derslerinde çok başarılı olmuştu. Bilime, matematiğe ve dillere karşı çok ilgisi olduğu kadar hayvanları da çok seviyordu. Hayvanlara kötü davrananlara da asla anlam veremiyor, ne zaman hayvanlara yapılan kötü şeyleri duysa çok üzülüyor ve çok kızıyordu. İnsanlar o sevimli canlılardan ne istiyordu ki? Ne zaman dışarıda yürürken bir kedi ya da köpek görürse ve onun cana yakın olduğunu da anlarsa hemen onu sever ve yanında yiyebilecekleri bir şey varsa onlara verirdi. Evinin çevresindeki bütün hayvanlar onu tanıyordu hemen hemen. Evinin penceresine yuva yapan kuşlar bile vardı.
Sürekli içinde kedilerin, köpeklerin, kuşların ve bazen de atların olduğu filmler izler, kitaplar okurdu Özge. Hepsi hoşuna gider, onların uzun süre etkisinden çıkamaz ve çok duygulanırdı.
Aslında evinde de bir kedi ya da köpek beslemeyi çok istiyordu. Ama bir apartmanda yaşıyorlardı ve evleri kuştan başka bir evcil hayvan beslemek için uygun değildi, bu sebeple onun bir kedisi ya da köpeği olamazdı. Her ne kadar durum bu şekilde olsa da Özge, 7 yaşından beri evinde kuş besliyordu ve beslediği kuşları çok seviyordu. Hatta 8 yaşındayken beslediği kuşunu hala unutamamıştı ve her aklına geldiğinde ağlıyordu ama şu anda da onu çok seven bir kuşu vardı ve onun kıymetini bilmeliydi. O da bunun farkında olduğu için kuşuna çok iyi bakmaya özen gösteriyordu.
Özge’nin bu aşırı hayvan sevgisi acaba nereden geliyordu? Özge küçüklüğünden beri hayvanları çok seviyordu ama 6 yaşındayken ailesiyle birlikte izlediği bir film; onun hayvanlara, özellikle de köpeklere karşı bakış açısını değiştirmişti ve o zamandan beri bir köpeği olmasını çok istiyordu. Bütün köpek cinslerini ezbere sayabilirdi bile! Üstelik bazı büyük köpek cinslerinden hala biraz korkmasına rağmen…
En büyük hayali büyüdüğü zaman iki katlı, bahçeli ve büyükşehir caddelerinden uzak müstakil bir evde oturmaktı Özge’nin. Bunun sebebi de elbette evde evcil hayvanlara bakabilmekti. Evinde üç tane köpek, iki tane de kedi bakmak istiyordu. Hatta papağanları bile olabilirdi.
Kedileri de çok seviyordu Özge. İlkokulda ikinci sınıfa gidiyorken soğuk bir pazar günde babasıyla birlikte marketten bir şeyler almışlardı ve aldıkları arasında kedileri beslemek için salam da vardı. Özge hemen kedilere vermişti elindeki salamları. Özellikle de içlerindeki bir kedi ile duygusal bir bağ kurmuştu sanki. O kedi daha yavruydu, diğer kedilerden farklı bir rengi ve burnunda bir lekesi vardı. Her şeyden çok korkuyordu, bu sebeple de Özge onu besleyebilmek için onun yanına onu korkutmadan giderek yavaşça bırakmıştı salamları. O günden sonra o kedi de onu çok sevmiş olacak ki evden giriş çıkış saatlerini öğrenmişti. Ne zaman okula gitmek için dışarı çıksa, kapının önünde buluyordu o sevimli kediciği. Adı Paticik’ti. Bazen apartman kapısı açık bırakıldığına Özge dışarı çıkarken daire kapısını açtığında bir anda beliriveriyordu Paticik karşısında. Ortaokula başladığında bile okula beraber gittikleri çok zaman oldu. Dışarıda Özge’nin önüne geçer, bacaklarına sürtünür, zikzak yaparak yürürdü önünde. Bazen ortadan kaybolur ve uzun bir süre görünmezdi Paticik. Özge onu göremeyince onun için endişelenir, geri döndüğünde de bir o kadar sevinirdi.
Sadece kedi ve köpeklerle ilgilenmiyordu, evde de bir muhabbet kuşu vardı. Ondan önceki kuşunu kaybettiği için uzun bir süre evde herhangi bir hayvan beslemekten korkmuştu. Bu kuşunu da ona akrabaları vermişti. Normalde bildiğiniz gibi muhabbet kuşları ele alınmaktan hiç hoşlanmaz, özgür olmak ister. İşte bunun tam aksine, Özge’nin kuşu Özge’nin onu eline almasını çok seviyordu. Özge onu ne zaman eline alsa, çok sevimli sesler çıkartıyor ve onu sevmesini istiyordu.
Bir şubat tatilinde Özge, köyüne gittiği zaman babaannesinin evinin penceresinde bir serçe buldu. Onu ısıtmış ve onu beslemişti. Havalar biraz daha ısınıp, serçe kendini toparladığı zaman onu salmıştı. Kendisi onu saldığı için üzülmüş, ama o serçe tekrar özgürlüğüne kavuştuğu için mutlu olmuştu. Aynı şubat tatilinde yeni doğmuş iki oğlak gördü. Anneleri yoktu. İkisi de çok sevimliydi. Birinin kahverengi ve beyaz renkli tüyleri, simsiyah boncuk gibi gözleri vardı; diğerinin de bembeyaz tüyleri ve yemyeşil gözleri. Hava soğuk olduğu için onları babaannesinin evine almışlardı, onları orada biberonla besliyordu. Eve dönecekleri zaman babaannesi ona o oğlağın burada kalabileceğini ve Özge geldiği zaman ona bakabileceğini söyledi. Artık oğlakları olmuştu. Her geldiğinde onlara baktı büyüdüklerinde bile.
Aradan yıllar geçti. Özge artık hayalini kurduğu mesleği yapıyordu. Gerçekten de küçükken hayal ettiği gibi bahçe içinde bir müstakil evi olmuştu. Üç köpeği ve iki kedisi olmasa da bir köpeği ve bir kedisi vardı. Onlarla çok güzel ilgileniyordu. Özge onları, onlar da Özge’yi çok seviyordu. Özge, kedisi ve köpeği üç iyi arkadaş olmuşlardı.
Comments